Risale-i Kudsiyye

Risale-i-Kudsiyye 3.Beyit

خدايه مخصوص اولدی حمد و منت
نقاب آچدی بزه قیلدی عنایت.
بو درده بولدی عارفلر کرامت
محبت جذبه سیله قیلدی دعوت
بوطارلقدان کچوب حقه كيدهم
عزیزم سير عن الله كل ايده لم

خدایه مخصوص اولدی حمد ومنت

“Hüdaya oldu mahsus hamd-ü minnet”

“Bütün hamdler, minnetler Allah’a mahsustur.”

Hamd-ü minnet: Hamd ve şükür, demektir. manasını içine alıyor.

Bu mısra, Hamd: İhtiyari yapılan bir iyiliğe karşı tazim yoluyla, gönül hoşluğuyla, güzel sifatlarla medh-u sena etmek (övmek)mektir.

Daha açık bir ifade ile الحمد لله diyen bir insan, Cenabi Hakkın büyüklüğüne delâlet eden bütün isim ve sıfatları sayarak O’nu yüceltmiş olur. Peygamber (sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz buyuruyor ki:

كل أمر ذي بال لا يبدأ فيه بالحمد فهو اقطع

“Allah’ın hamd ile başlanmayan her hatırlı ve kıymetli işin sonu kesiktir (bereketsizdir).” (Ibn-i Mace. Nikah:19. Ebu Davud, Edep:1) Bugünkü mekteplerde okunan kitapları yazan zavallılar nimet kıymeti bilmeyenler nasıl yazıyorlar, onların kitaplarında ne Besmele, ne Hamdele, ne Salvele, ne Nimete şükür ne Hamd-ü sena var. Yirminci asra gelmekle ne oldu?

Evvelki insanlardan daha mı kuvvetli kudretli olduk. Al ah’ın yardımına ihtiyaç kalınmamış hâle mi gelindi. Soframızda kimin ekmeklerini yiyoruz, o ekmekler nereden meydana geldi. O ekmeği fırıncı yaratmadı. O ekmeğin yapıldığı buğdayları biz yaratmadık, unları değirmenci yaratmadı, tohumları taneleri ziraatçı yaratmadı. O bulutlarla havayı kaplatan, o bulutlardan billur gibi yağmurlar yağdıran ve toprağı nemlendiren, tohumları yeşerten, buğdaylarla başaklar yaratan, tanelerini en güzel bir şekilde tanzim eden, dizen Allah-u Tealadır.

Peki O’nun yarattığı buğdaya, arpaya, suya muhtacsın. O billur gibi yağan yagmurlara biten otlarına muhtaçsın, o otlarla büyüyen hayvanlara, yünlenen koyunlara muhtacsin.

Evvelki kullardan daha fazla kudretin yok. Onlar manen bizden daha kuvvetli. Onlar hamdelesiz, salvelesiz, besmelesiz başlamıyor da onlara ne zarar oluyor soruyorum size?.

Dünya sevgisi insanın içini dışını kapladığı için bu büyük yanlışı anlamıyor. Biz hocalar bile anlamıyoruz. Besmelenin, hamdelenin salvelenin ne suçu vardı da kitaplara yazmıyorlar.

İşte böyle yapmakla Allah’dan ayırıyorlar milleti. Gözümüzü açalım Allah’dan ayrılmayalım. Kusurumuzdan dolayı Allah’tan yardım ve af isteyelim.

“Hoca Efendi bizim çocuklar namaz kılmıyor, oruc tutmu yor.” diyorlar. Nasıl kılsınlar, doğru ana-baba görmediler ki, nereden öğrensinler, karanlıkta kaldılar. Ana-babalar kabahati çocuğa bulur, çocuklar ana-babaya bulur, kaynayıp gidiyor bu işler.

Allah’ın izniyle rızası üzere çok medreseler açılmalı ve bu milletin imdadına koşulmalı, istikbal kazanacaklarmış, istikbal ne biliyor musunuz. Istikbal mezardan sonra başlar, dünyanın istikbali için çobanlık edersin, dilencilik edersin, merdiven silersin, yine de bir çare bulursun. Orada bunları yapamazsın. Işte asıl o istikbale çare düşünmek lazım.

Şimdi beytimize mana verelim.

Hudá: Farsçadır. Mahsus: kelimesi de arapçadır. Arapçadan, Farsçadan ne kadar kaçınılsa kurtulunamaz. Birçok kelime bizim lisanımıza tamamen yerleşmiştir.

Mısrada geçen minnet neye diyorduk. “Tenezzül etmiyor”deriz ya işte o, “Minnet etmiyor” demektir. Arapçada öyle kelimeler vardır ki ezdattandır. Yani zıt manalara gelir. “Minnet”te bunlardan birisidir.

Hucurat suresinin 17. ayet-i kerimesinde “Minnet etme” “Başa kakma” anlamınadır.

… يمنّون عليك أن أسلموا …

“İslâm’a girdiklerini senin başına kakıyorlar.

Ama Risale-i Kudsiye Deki bu beytimizde öyle değildir. “Tenezzül etme” manasına gelmektedir, boyun büyüklüğüdür.

نقاب آچدی بزه قیلدی عنایت

“Nikab açdı bize kıldı inayet”

(Cenab-ı Hak Cemalinden) peçeyi (örtüyü) kaldırdı. Bize yardım etti.”

Nikab: Peçe,
Kıldı: Yaptı,
İnayet: Yardım demektir.

Onun için, Hamd-ü Minnet sırf O’na mahsus oldu, O’ndan başka peçeyi açabilen var mı? Yok. Dostlarını da bize vasıta etti. Bu sebepten onlara da vasıta hakkı olarak teşekkürlerimizi minnetlerimizi arz ederiz.

بو درده بولدی عارفلر کرامت

“Bu derde buldu arifler kerâmet”

“Bu derde, (Mevlâ’nın Cemâlinden peçenin kalkması derdine) arifler bir çare buldular.”

Arifler: Mevla Tealâ’yı bilenler, Keramet: Çare, demektir.

O çârede nedir?

محبت جذبه سيله قبادی دعوت

“Mehabbet cezbesiyle kıldı davet”

“(Mevla Tealâ tarafından kulun kalbine konan) sevgi cezbesiyle kulları davet ettiler,” kalplerini Mevla’ya meylettirdiler.

Muhabbet: Sevgi, Cezbe: Çekmek, demektir.

Bir kimseyi çekmek için bir zahiri kanca vardır. Bir de batini kanca vardır. Sevgi manevî kancadır. Cenab-ı Hak bir kulun kalbine bir damla sevgi atsa, o sevgi, kulu Mevla’ya öyle çeker, öyle çeker ki, bütün kâinat bir araya toplansa öylesine çekmeye kadir olamaz.

جذبة من جذبات الحق توازي عمل الثقلين

“Hakk’ın cezbelerinden bir cezbe, ins ve cinnin ameline müsavi olur.

Allah (Celle Celaluhu) kulunu kendine davet ediyor. Bu davette ses yok, gürültü yok, seda yok. Bu cezbeyle namaz kılmak kolaylaşir, oruç tutmak kolaylaşır, zikir kolaylaşır, okumak, okutmak kolaylaşır.

Kul ile Mevla Teala arasında hiçbir münasebet yoktur.

Niçin? Çünkü kul çamurdan yaratılmıştır. Mevla Teala ise ziyade pak temiz ve mukaddestir.

ما للتراب ورب الأرباب

“Rabların rabbi olan Mevla ile toprak arasında ne (münasebet) vardır.”

Böyle iken yani kul ile Mevla arasında bir iğnenin tepesi kadar alaka yokken nasıl oluyorda sevgi hasil oluyor?

Mevlana Teala Hazretleri buyuruyor ki:

… قل أن كنتم تحبون الله فتبعونى يجيبكم الله و يغفرلكم ذنوبكم والله غفور رحيم …

“Habibim de ki: -Eğer siz Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizleri sevsin ve günahlarınızı bağışlaşın. Zira Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.” (AIi Imran Suresi:31)
Allah Teala: “Habibime tâbi olun!” buyuruyor. İşte O’na tabi olmaktan sevgi doğuyor, Ittiba’ın en kuvvetlisi de zikrul lahtır. Kul ne zaman ki Allah’ı zikreder hemen arada bir müna sebet hasıl olur. Bu münasebetten de sevgi dogar. Sevgi gittikçe artarak insanın içini, dışını kaplayınca kalpte itminan (şüp hesizlik) ve cezbe nasıl olur.

Mustafa İsmet Garibullah (büyük şeyh efendi) (Kuddise sirruhu Hazretlerinin: “Nikab açtı bize kıldı inayet” buyurmasında; Mevla Teala Hazretlerinin bütün insanların kendi cemaline kavuşabilmeleri için ilminde bir takım kaideler koyduğu, “Bu derde buldu arifler kerâmet” derken, bu Mevla’ya kavuşma derdine ariflerin çare bulmuş olduğu yani tarikat yolunu icad ettikleri anlatılmaktadır.

Şu ayet-i celile bu manaya işaret etmektedir:

… ورهبانية ا بتدعوها ما كتبناها عليهم الا ابتغاء رضوان الله …

Ve bir ruhbaniyet ihdas ettiler ki biz onu onların üzerine yazmamıştık, ancak Allah’ın rızasını aramak için onu iltizam ettiler… (Hadid suresi 27)

“Muhabbet cezbesiyle kıldı davet” derken ise, Ariflerin bu tarikat yoluna, müridleri, Mevla Teala Hazretlerinin onları kalplerine atmış olduğu sevgi cezbesiyle davet ettiklerine işaret vardır.

بر طار لقاهان كچوب حقه كیده لم

“Bu darlıktan geçip Hakk’a gidelim.”

“Bu darlık (zorluklar) dan geçip Hakk’a gidelim.”

Bu tarikat yolundan başka diğer yolların hepsi darlıktır. zorluklarla doludur, maksuda en çabuk bu yolla ulaşılır. Bir insan ki Mevla’dan uzaktır o darlıktadır. Mevla’ya yaklaştıkça ruhen genişler, rahatlar ve huzura erer.

Şah-ı Nakşibendi (Kaside Serviks) Hazretlerine sordular;

“Tarikat nedir?” “Icmalden tafsile, istidlalden keşfe geçmektir” diye cevap verdi.

İstidlal, delil yoluyla Mevlâyı bilmek ve O’na kavuşmatır. İstidlalden keşfe geçmek; delil yoluyla Mevlâyı bilmekte keşif ve şühüde yani gözle görür gibi hale geçmektir.

Mesela bir ağaç uzaktan ufak bir karaltı gibi gözükür. Yaklaştıkça bir ağaç görünümünü alır. Daha yaklaştıkça yaprakları ve meyveleri farkedilmeye başlanır. lyice yanına yaklaşınca bizce meyvaları koparılıp yenilebilecek bir duruma gelir.

Keşşaf tefsiri sahibi Zemahşeri Mutezile mezhebinden idi. Ayağı topal bir zattı. Bir defasında bir memlekete gitmeye karar verdiğinde oranın ahalisi bunu duydu. Onu karşılama çıktılar.

Karşılayanlar arasında bulunan bir nene ona doğru yürüyüp: “Bunun için mi kıyametler koptu?” dedi. Keşşaf da:

beni beğenmiyor musunuz? Ben Allah’ın varlığına yüz delil getiririm” dedi.

Nene ona cevap verdi. “Allah’in varlığından şüphem yok ki, delile ihtiyacım olsun.” Nene ne güzel cevap verdi değil mi?

“Nene, işini gördü gene”

Bu mutezileler baş belasıdır. Onlar akılla hüküm vermeye çok kaçarlar.

عزیرم سیر عن الله كل ايده لم

“Azizim Seyr-i Anillah gel idelim.”

Seyr-i Anillah: Zat-ı Paki Subhaniyeden Arşın fevkine kadar olan dönüştür.
Seyr-i Anillah, Seyr-i Fillahın karşılığıdır. Seyr-i Anillah ve bundan sonra yapılacak olan Seyr-i Fil Eşya davet makamının tamamlanması içindir. Bu seyr en büyük seyirdir. Mektubat olmasa bunları nereden anlayacaktık.

Ya Erhamerrahimin! Fazl-ı kereminle buraya kadar ulaştırdın, tamamına da ulaştır. Amin!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı