Risale-i Kudsiyye

Risale-i-Kudsiyye 13.Beyit

ادرنه ده خصوصا کمتر عصمت
که سلطان جامعنده در اقامت
دعای پادشاهله استقامت
ایدر ليل ونهار يوق اصلا غفلت
توجه اوزره يم حقه كيده لم
جمال با كماله سير ايده لم

Osmanlı imparatorluğu zamanında Edirne muhim şehirlerden bir tanesi idi. Islam büyükleri ve padişahlari orada ikamet ederlerdi. Risale-i Kudsiye’nin sahibi İsmet Efendi Baba (Kuddise Sirruhu) aslinda Yanya’lı idi.Yanya Yunanistandadır.

Oradan Mekke’ye gitti. Orada Abdullah Mekki (Kuddise Sirruhu) Hazretlerine intisab etti. Onun tarafından yetiştirildi ve şeyh oldu. Şeyhi tarafından Edirne’ye gönderildi. Sonra istanbul’daki müridleri onu Istanbul’a almak istediler.

O da Koca Mustafa Paşa’ya geldi. Orada iken de kendi adı ile anılan tekkeyi aldı ve vakfetti. Sonra buyurdu ki tekkeyi buldunuz ama şeyhi kaybedeceksiniz. Böylece öleceğine işaret etmişti. Bunları anlatmakla Risale-i Kudsiyye sahibi Büyük Şeyh Efendi (Kuddise Sirruhu) Hazretlerini biraz tanimiş olduk.

( آدرنه ده خصوصا کمتر عصمت )

“Edirne’de hususa kemter Ismet”

“Ziyade noksan olan Ismet (Kuddise Sirruhu) bahusus Edirne vilayetinde vazife görüyor.”

Bakınız Ismet Efendi Baba kendisini ziyade noksan olarak vasıflandırıyor.

Fakat biz kendimize noksan diyemiyoruz niçin? Noksan olduğumuzdan,

O tam olduğu için noksan diyor kendine. Allah’dan (Celle Celaluhu) başka herkes aslinda noksandır. Kendimize güvenecek hiç bir şeyimiz yok.

Ancak Allah’a güvenmemiz lazimdir.

( که سلطان جامانده در اقامت )

“Ki sultan camiindedir ikamet”

“Sultan camiinde ikamet ediyordu, duruyordu.”

Ikamet: Durmak

( دعای پاد شاهله استقامت
ايدر ليل ونهار يوق اصلا غفلت )

“Duayı padişahla istikamet, Eder leyl-ü nehar yok asla gaflet”

“Gece gündüz padişaha dua etmeye devam ediyordu.

Bundan da asla gaflet etmezdi.”

İstikamet: Doğrulukla,
Leyl: Gece, Nehar: Gündüz, Gaflet: Unutmak.

( توجه اوزره يم حقه كيده لم
جمال با کمال سير ايده لم )

“Teveccüh üzreyim Hakk’a gidelim.

Cemal-i ba kemâle seyridelim.”

Teveccüh üzreyim: Ona Teveccüh ediyorum. Ona kalbimle yönelmişim. Teveccüh, bir gönül muamelesidir.

Yani Ismet Efendi (Kuddise Sirruhu) Hazretleri Abdülmecid Hana bütün kalbiyle yönelmiştir. Çünkü İslâm devletinin başında devamlı böyle bir kimsenin olmasını istemektedir. Eğer hakiki bir müslüman idareci olmaz ise dindar insanlar rahat edemez

( والذين كفروا بعضهم أولياء بعض الا تفعلوه تكن فتنة في الأرض وفساد كبیر )٧٣)

“Kafirler de birbirlerinin yardımcılarıdır. Eğer siz emredildiğiniz gibi yardımlaşmazsanız, yer yüzünde bir fitne (islam zafiyeti) ve büyük bir fesad (küfür hakimiyeti) olur.” (Enfal Suresi:73)

Bu ayeti bilmeli. Eğer müslümanlar birbirleriyle yardımlaşmazsa yeryüzünde fitne olur, yani islâmiyet zayiflar fesad-i kebir olur küffar kuvvetleşir.

Bir farz, bir sünnet, bir edep terk edilmiş, bir kadın çarşafıni çıkarsa, bir erkek sakal bırakmasa, bir şahis namazini terk etse, oruç tutulmazsa, zekat verilmezse yani şeriatin emirlerinden bir tanesi dahi yapılmazsa İslâm zayıflar, küfür kuvvetleşir.

Kafirler kafir oldukları halde birbirlerini tutarlar. Müslümanlar müslüman oldukları hålde birbirlerini tutmasalar olur mu? Islam kardeşliği olmayinca Islâmiyet zayıflar.

Bu beyitte Ismet Efendi Baba (Kuddise Sirruhu). Sultan Mecid’e dua ediyor. Bu padişah da Istanbul’da yatıyor. Bütün Osmanlı Padişahları İslâm’ın onlara verdiği heybet ile bütün kafirleri korkudan titretiyorlardı.
Rum Kayseri tarafından Hz. Ömer’e bir elçi gönderildi. Elçi Medine-i Münevvere’ye geldi. O zamana kadar hiç gelmemişti. bindiği atin eğeri altından idi. Böyle debdebeli bir yürüyüşle Medine-i Münevvere’ye girdi ve: “Devlet reisiniz nerede?” diye sordu.

Padişahların sarayı gibi bir saray ariyordu. Bir nene karşısına çıkti “beni takip et seni padişahımıza götüreyim” dedi ve hurma ağacının altında yatan Hz. Ömer’in yanına getirdi.

Elçi: Hz. Ömeri gördüğünde titremeye başladı ve kendi kendine

“Ben nereye elçi olarak gönderildi isem, Padişah gibi azamet sahibi oluyordum, bu şahıs uykuda bense ondan korkuyorum.” dedi.

“Işte maneviyat bambaşka bir şeydir onun karşısında durulamaz.”

Hazreti Ömer uyandı ve ona islami tebliğ etti sonunda elçi müslüman oldu.

Bizim ismimiz şeriatçı olduğu gibi kendimizde tam şeriatçı olsaydık iş tamam idi. Amma tam değiliz Allah-u Teala tam etsin. Zira Mevlå Teala şeriatı tam manåsı ile yaşayan kimsenin arkasındadır. Nitekim Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimizin şu hadis-i şerifi bu manaya işaret eder

عن جابر رضى الله عنه( أعطيت خمسا لم يعطهن أحد قبلی نصرت بالرعب مسيرة شهر وجعلت لى الأرض مسجدا وطهورافايما رجل من امتى ادركته الصلاة فليصل وأحلت لي الارض مسجدا وطهورا فايما رجل من امتى ادركته الصلاة فليصل واحلت لى الغناءم ولم تحل لاحد قبلى واعطيت الشفاعة وكان النبى يبعث الى قومه خاصة وبعثت إلى الناس عامة)

Cabir (Radiyallahu Anh) den rivayetle Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu:

“Benden önce kimseye verilmemiş olan beş şey bana verildi:

  1. Bir aylık mesafeden (benden) korkulmak suretiyle yardim olundu
  2. Yeryüzü bana mescid ve temizlik vasıtası kılındı. Ümmetimden kime namaz (vakti) ulaşırsa (orada) namaz kılsın.
  3. Ganimet benden önce kimseye helal olmamışken bana helal kılındı.
  4. Bana, şefaat (etme yetkisi) verildi.
  5. Peygamberler hassaten yanlız kendi kavmine gönderildi.ben ise, bütün insanlara gönderildim”(Zübdetul Buhari, Hadis no. 131)

Hadis-i Şerifte geçen(اعطيت )ne kelimedir? if’al babından mazinin meçhulu nefsi mütekelim vahdedir. (اعطيت) ise
malumudur. İşte sarf ve nahiv kitaplarini okumasaydiniz bunu bilemezdiniz. Bir aylık mesafe uzaklığında bulunan düşmanlar onun ismini duyduklarında korkarlardı. Koca dünya onun için mescid ve temizlik vasıtası kılındı.

Halbuki evvelki ümmetlerin namazları ancak mescidde kılındığında kabul olunurdu. Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ve onun ümmeti olma hasebi ile de bizler namaz vakti girdiğinde yolculuk veya başka bir sebepden dolayı mescide gidemiyorsak bulunduğumuz yerde kılarız.

Şu da var ki cemaatle namaz kılmak sünnet-i müekkededir. Farz diyenler de vardır. Yeryüzünün temizlik vasıtası olması ise, su bulunmadığı zaman toprakla teyemmüm yapılmasıdır.

Evvelki Peygamberler harp sonucunda ele geçen ganimet mallarını bir yere yığarlar sonra gökten bir ateş inip onları yakardi. Eğer sezdirilmeden çalınma olayı olursa calinan ganimetbulu-nup diğerleri arasına kurulmadığı müddetçe ateş Inmezdi. Bizlere ise ganimet mali helal kilindi. Allah-u Teala diledigini yapar.

اوست سلطان هر که خواهد آن کند

“Sultan odur her ne isterse olur”

عالم را در دمی ویران کند

“Alemi bir anda viran eder”

Allah-u Teala bütün alem-i bir anda viran eder kimsenin bir şey demeye hakkı yoktur.

( كل الطعمام كان حلا لبنى اسرائيل الا ما حرم اسرائيل على نفسه من قبل أن تنزل التورية.)

“Tevrat indirilmeden önce (Yakub’un nefsine haram kıldığından başka) yiyeceklerin hepsi Israiloğullarına helål idi.”

(Ali imran Suresi:93 den)

Ayet-i celilede buyrulduğu üzere Beni Israil’e bütün yiyecekler helal iken Mevla Tealá’nın çizmiş olduğu şer-i hududu aşmaları sebebiyle bir çok yiyecekler haram kilindi. Allah-u Tealâ helal olani haram, haram olanı helal yapabilir. Efendimizin peygamber olarak gönderilmesiyle o haram kılınan yiyeceklerin çoğu tekrar helal kilinmiştir.

Ahirette şefaat etme hakkı, Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile başlayacaktır. Bir de Peygamberimiz bütün insanlara gönderilmiştir. Bu sayılan beş şey varislerine göre de aynidir. Zira talebe hocasına göredir.

Lakin hakkı ile onun varisi olmak şartı ile

Yavuz Sultan Selim’e månada Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve sellem) zuhur etti ve “Bu beldeleri feth et” diye emir buyurdu. O da bu emre binaen o beldeleri feth etti. O eski kuvvetimiz nerede?

( ولينصرن الله من ينصره ان الله لقوى عزيز )

“Muhakkak ki Allah dinine yardım edene yardım edecek (zafer verecek) tir. Şüphe yok ki Allah çok kuvvetlidir, herşeye galibdir.”

(Hac Suresi: 40 dan)

Bu padişahlar Allah-u Tealâ’nin dinini yaşama ve yaşatma çabalarında bulunmasalardi Mevla Teala onlara yardım eder miydi? İşte bizler dini mübini İslâm-i tatbik etmediğimizden mağlub durumdayız, elimizde bir avuç toprağımız kaldı. O da ha gitti, ha gidecek.

Biz arazi iddiasında değiliz, lakin bir karış yer düşmana gidince kuvve-i maneviyemiz gidiyor o da gidince dini tatbik etmek zayıflıyor.

Yukarıda zikri geçen ayet-i celileyi Şeyhimiz Hacı Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhu) Hazretleri sık sık okurlardı.

Peki Allah’ın dinine yardım eden kimlerdir ondan sonraki ayet-i celile açıklıyor şöyle ki;

( الذين إن مكنا هم في الأرض أقاموا الصلاة وأتوا الزكوة وامروا بالمعروف ونهوا عن المنكر ولله عاقبة الا مور ٤١ )

“Onlar, o müminlerdir ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirsek namazı dosdoğru kilarlar, zekâtı verirler, (insanlara) iyiliği emrederler ve fenalıktan da alıkoyarlar. Bütün işlerin sonu (kıyamette) Allah’a dönecektir.” (Hac Sures: 41)

Ma’ruf şeriatta doğru görülmüş, bilinen, münker, şeriatta kötü görülmüş bilinmeyen (bidat, haram) şeylerdir. Mesela; na mahreme bakmak, şarki dinlemek şeriatta yoktur.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) buyururlar ki:

( ليكونن من أمتي أقوام يستحلون الحر والحرير والخمر والمعازف ،)

“Elbet ümmetimden bir çok kavimler gelecek ki zinayi, Ipek giymeyi, şarabı, çalgıları helal sayacaklar.”

İşte bunların hepsi münker şeylerdir.

Insan kabre defnedildiğinde, soru sormak Üzere iki melek gelir ki bunlara

“Münker-Nekir” denilir. Nekir, hiç tanınmayan demektir “Münker” de aynı manayı ifade eder. Bu melekler yüzleri siyah gözleri yeşil yani hiç görülmemiş bir şekilde olduklarından böyle isimlendirilmişlerdir.

Anlatıldığına göre Hazret-i Ömer defnedildikten sonra, Münker-Nekir denilen melekler hiç görülmemiş bir şekil ile gelip (من ربك Rabbın kim?) diye sordular. O da onlara nereden geli yorsunuz diye sorduğunda: “Şu kadar uzak mesafeden dediler,

Bunun üzerine onları tuttu ve: “Siz o kadar uzak mesafeden geliyorsunuz rabbinizin kim olduğunu unutmuyorsunuz da ben şuradan şuraya gelmekle mi rabbimi unutacağım?” dedi. Melekler: “Bizi birak gidelim dediler.”

O da: “Muhammed ümmetine bana geldiğiniz gibi şiddetle gelmeyeceğine söz verin birakayım” dedi. Bunun üzerine melekler söz verdiler ve gittiler.

Yukarıda zikri geçen ayet-i celilede dört sifat geçti; “namaz kılmak, zekat vermek, emri bil maruf nehy-i anil münker yapmak bunlar ile vasıflanmak Allah Tealâ’nın dinine yardımdır.

Efendi Babam Ali Haydar Efendi (Kuddise Sirruhu) Hazretleri buyururdu; “Oğlum Mahmud!, Din-i Mübin-i İslam’ın devam ve bekasi emri bil maruf nehyi anil münker’e, inkırazı (yok olması) ise emribil maruf nehy-i anil münkeri terk etmeğe bağlıdır.”

Şöyle bir beyit vardır:

( اذا كان الوادي خاليا يكون الثعلب فيها وليا )

“Vadi boş kalınca, tilki orada vali olur”

Eğer doğru olur, doğru hareket edersek Allah-u Teala bize yardım eder.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
Kapalı