Risale-i-Kudsiyye 11.Beyit
دعای پادشاهله جمله اخوان
اولورلرهب مداوم ليل و رؤزان
زوال بولمزجهان دوردقجه ای جان
بوشهنشاه جهان عبد المجید خان
کوكلله ياردم ایت حقه كيده لم
جمال باكماله سیر ايده لم
Yüce olan Nakşibendi tarikatının halidiye kolunda zamanın padişahina dua etmek adaptandır. Mustafa Ismet Garibullah Hazretleri bu beyitlerinde de bunu anlatmaktadır.
( دعای پادشاهله جمله اخوان )
“Duay- padişahla cümle ihvan,”
“Bütün müridler, tarikat yolcuları padişaha dua ederler.”
Duayı padişah: Padişaha dua etmekle, demektir. Izafi bir terkiptir. Beyit okunurken “dua” evvel okunur. Mana verirken “padişah” önce söylenir.
( اولورلر هپ مداوم لیل و روزان )
“Olurlar hep mudavim leyl-ü rûzan”
“Bütün ihvanlar gecelerde ve gündüzlerde hep Padişaha duaya…
Kim bu durdukça, cihanin zeval bulmayacağı şahıs?
(بوشهنشاه جهان عبد المجيد خان)
“Bu Şehinşah- Cihan Abdülhamid Han.”
“Bu, cihanin padişahı olan Abdülmecid Han’dir.”
( کو كلله ياردم ایت حقه کيده لم
جمال باكماله سیر ایده لم )
“Gönülle yardım et Hakk’a gidelim.
Cemali ba kemâle seyr idelim.”
“Sende bu cihan padişahına gönülden dua ederek yardım et.”
Padişahin Din-i Mübin-i İslam koruması çok önemli bir meseledir. Bu kolay bir iş değildir. Asr-saadette Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz bir gece dışarı çıktı, sokaklardan geçerken her evden ari viziltisi gibi Kur’an sesleri geliyordu.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ebu Musa Eşarinin (Radiyallahu Anh) evinin önüne geldiği zaman onun, Kur’an-ı Kerim’i tecvidli ve makamlı bir şekilde okuduğunu duydu. Ve onu sonuna kadar dinledi.
Sabah olunca Efendimiz Ebu Musa (Radıyallahu Anh) a hitaben buyurdular kir
(يا أبا موسى لقد اوتیت مزمارا من مزامير آل داود )
“Ey Ebu Musa! Elbette sana Davut (Aleyhisseläm) in sesi gibi ses verildi.”
Davud (Aleyhisselam) Zebur okurken kuşlar baş ucunda, diğer mahlukat etrafında toplanıp onu dinlerlerdi.
Efendimiz (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) daha sonra sahabe-i kirama dönerek:
“Dün gece dışarı çıktım. Evlerden ari viziltısı gibi Kur’an-ı Kerim sesleri geliyordu. Ebu Musa (Radiyallahu Anh) in evinin önüne gelince onu dinlemeden geçemedim.” buyurdu.. Bunun üzerine Ebu Musa (Radıyallahu Anh): “Ya Resulallah! senin dinledigini bilseydim, daha dikkatli okurdum dedi.
Iste hakiki Padişah!
Hazret- Ömerde (Radiyallahu Anh) Emirul Muminin iken geceleri gezip dolaşır, insanlara bekçilik yaparak halkın emniyetini sağlardi. Bir gece gene Ibn-i Mes’ud (Radiyallahu Anh) ile beraber böyle gezerken bir evden şarkı sesi geldiğini duydu. Kapının arasından bakınca yaşlı bir adamın içki içtiğini, bir cariyenin de ona şarkı söylediğini gördü.
Hazret-i Ömer derhal hiddetlenerek pencereden içeri girdi. Ve o adama
“Senin gibi birine bu hal yakışır mı?” dedi. Adam ayağa kalktı. Ve Hazret i Ömer’e dönerek: “Ya Emirel müminin! Allah aşkına beni dinlemeden hüküm verme” dedi.
Hazret-i Ömer de: “Söyle buyurdu. Adam o zaman: “Ben Allah’a bir yerde asi olduysam sen üç yerde asi oldun.” dedi. Hazret-i Omer “Nedir onlar?” diye sorunca:
Birincisi: Mevla Teala Hazretleri:( ولاتجسسوا )”Kusurları araştırmayınız” (Hucurat Suresi: 12 den) buyurdu sen ise benim halimi araştırdın.
Ikincisi: Cenab-ı Hak:
(… وليس البر بأن تاتوا البيوت من ظهورها ولكن البر من اتقى واتوا البيوت من ابوابها…١٨٩)
“İyilik, evlere arka taraflarından gelmeniz değildir. Lakin iyilik muttaki olanlar (sakınanların) iyiliğidir. Evlere kapılarından giriniz.”
(Bakara Suresi: 89) buyurdu. Sen ise böyle yapmadın.
Üçüncüsü: Mevlana Teâla hazretleri:
(…لا تدخلوا بيوتا غير بيوتكم حتى تستانسوا وتسلموا على اهلها…٢٧)
“Kendi evlerinizden başka evlere müsaade istemeden ve sahiplerine selam vermeden girmeyiniz” (Nur Suresi:27) buyurdu.Sen ise izinsiz olarak selam vermeden girdin.
Gazaplandığı zamanda Hazreti Ömer’i daglar durduramazdı. Ama yukarıdaki ayet-i kerimeler kendine okununca, Hazreti Ömer: “Doğru söyledin. Beni affeder misin?” dedi. Adam da: “Seni Allah affetsin” diye cevap verdi.
Hazret-i Ömer ağlayarak dışarı çıktı. Giderken: “Allah Ömer’i affetmezse håli ne olur?” diyordu.
İşte milletin başına böyle müslüman idareciler lazımdır, Eğer böyle idareciler olmazsa çalgıda çalinir, televizyondan kötü şeylerde seyredilir, çıplak da gezilir, içki de içilir, kumar da oynanır, herşey yapılır. Gavur gibi yaşanılır.
Milyarları olan bir kimse de 50 bin lira zekât vermiş, “Ben zekâtımı verdim” diyor. O zekat verilmedi demektir. Malinin kırkta birini vermesi lazım ki zekatini tam vermiş sayılsın,
Müslüman idareciler lazim, zenginlerden zekatlarini tam alarak fakirlere versinler ki, dünya düzene kavuşsun. Bundan dolayı Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve sellem) Hazreti Muaz (Radiyallahu Anh) Yemene Vali tayin ederek gönderirken:
( خذ من أغنيائهم واد الى فقرائهم )
“Zenginlerinden al. Fakirlerine ver.” buyurdu.
Müslüman idareci ile din tamamlanır. Ancak o zaman Kur’an okunur, tefsir, fikih, arapça, hadis, akaid, tasavvuf okunur. Gereği üzere amel edilir, doğru fetva verilir. Büyük adamlar bu şekilde yetişir.
Valiler, hakimler, komutanlar, kaymakamlar bunların içerisinden seçilir, ibadetlere dikkat edilir, nikahlar, talaklar, vekaletler, kefaletler, alış verişler gibi bütün muamelat, insanların işlemiş olduğu suçların cezası olan bütün ukübat, Kur’an’ın anlamına uygun olarak yerine getirilir,
Mesela, zinanın cezası evliyse recm olunmaktır (taşlanmaktır). Zina eden kişi şehrin ortasında bir çukura yarıya kadar gömülür, şehrin büyükleri toplanır, o şahsa muayyen büyüklükte taş atarak öldürdüler.
Zina ne kadar ağır bir suçtur ki cezası da ağır oluyor. İçki içene 80 sopa, iftira atana yine 80 sopa, bekårsa zina yapana 100 sopa vurulur.
Hirsizlik yapanın kolu kesilir, tekrar çalarsa ayagi kesilir. Böylece bir daha yapamaz, millet de kurtulur.
Bu uygulamalar olduğu vakit dünya cennet gibi olur. Çalışan insanların ibadetleri yerine getirebilmeleri, namaz için cemaate iştirak edebilmeleri bunlar hep idarecilerin işidir.
Geçmişte bu idareciler sayesindedir ki, batida Viyana kapılarına kuzeyde Kırım’a, güneyde Afrika’ya kadar dayanmıştık. Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk, hicaz hep bizdeydi.
Şimdi ise ne acıdır ki bu imparatorluğun torunları, onları o duruma yükselten Islâm dinini inkara yelteniyorlar, dinimizi çağdışı kabul ediyorlar.
Kuran-ı Kerim’i çag dışı kabul edenlerin kendileri çag dişi oldular farkında değiller. Halbuki Allah Teala onlari ahirette re-zil-i rūsvay edecek
Bugün müslümana düşen nedir? Onu koydukları makamda, vali de, hakim de, komutan da yapmasalar yine de Islami ilimleri okumaktır. Hatta onu temizlik işçisi bile yapmasalar yine de Islâmi ilimleri okumalıdır. Peygamber (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Efendimiz ne buyuruyor
( العلماء ورثة الأنبياء )
“Älimier peygamberlerin varisleridir.” Peygamber varisi olmaktan daha büyük ne olabilir?
Bu ilme çok dikkat edelim. Bizi yaratan rabbimiz bizi aç bırakmaz. Melek tabiatli insanların kıblesi Sidretül Münteha-dır, Abdül Butûn’ların kıblesi sofradır, ondan sonra helaldir. Biz açtan ölsekte, susuzluktan Olsekte, dışarda kalsak da Kur’an-dan ayrılmayız, Allah’ın izniyle söylüyoruz.
Dünyevi ilimleri okudular, uhrevi ilimler ne olacak? Para getirmiyor diye Kur’an’a bakmiyorlar. Dertleri Nemrut, Karun gibi dünyalıktı, onu da yaşadılar, ahirette onlara pay yok.
Ahirette halleri ne olacak? Kur’an okumayan delidir. Onlar delirdiyse biz delirmiyelim. Kur’an’a bakmayan, Kur’an’ı bileni öne koymayan delidir, bu iş çok ince noktadır. delilerle bizim işimiz yok.
Hadis-i şerifte buyurulduğu gibi:
( من طلب العلم لله تكفل الله برزقه من حيث لا يحتسب ،)
“Kim Allah için ilim talep ederse Mevla Teala onun rızkına ummadığı yerden kefil olur”
Böyle bir müjdeden sonra rizik endişesini birakalım. Derdimiz, dinimiz olsun. Bizi yaratani razı etmek olsun. Her birerlerinizin çuval dolusu maaşı olsa Allah gökten yagdirmasa, yerden bittirmese paranız neye yarar? Mevla Teala Kur’an-ı Kerim’in hürmetine yagdiriyor.
Geçenlerde tefsirde gördüm. Mevla Tealâ iman edenlerin sayesinde iman etmeyenleri helak etmiyor. Zekåt verenlerin sayesinde zekat vermeyenleri helak etmiyor. Oruç tutanların sayesinde oruc tutmayanları helak etmiyor. Zikredenlerin sayesinde zikretmeyenleri helak etmiyor.Namaz kılanların sayesinde kılmayanları helak etmiyor.